Türktekin’den Bakan Tekin’e Tepki!
Türk Kadınlar Konseyi Derneği (TKKD) Akdeniz Bölge Başkanı Meryem Türktekin, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “kız okulları” açıklamasına ilişkin sözlerine tepki gösterdi.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in katıldığı bir televizyon programında kız çocuklarını karma eğitim gerekçesiyle okula göndermek istemeyen veliler olduğundan bahisle kız okullarının açılabileceği, bunda bir sakınca olmadığı yönündeki sözleri büyük tepki yarattı.
TKKD Akdeniz Bölge Başkanı Meryem Türktekin konuyla ilgili yaptığı açıklamada, yeni atanan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in bir televizyon programında karma eğitime dair bir soruya verdiği cevabın kendilerini endişeye sevk ettiğini söyledi.
“SÖYLEM, KESİNLİKLE KABUL EDİLEMEZ”
Bakan Tekin’in, ‘Milli Eğitim Bakanı olarak birinci hedefinin kız çocuklarının okullaşmasını sağlamak’ olarak açıkladığına, o zaman veliyi ikna etmek için biz, gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz. Veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeleri” ifadelerini kullandığına dikkat çeken Türktekin, Bakan Tekin’in; kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin ‘Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum’ gerekçesini öne sürdüğünü iddia etti. Bu konuda çıkış noktasının ‘temel hak ve hürriyetler, demokrasi ve özgürlükler’ olduğunu belirtti” şeklinde konuşarak, kendi içinde dahi çelişkiler barındıran söz konusu söylemin kesinlikle kabul edilemeyeceğini belirtti.
“Bu çağda ülkesinde halen eğitime erişemeyen bir milyonun üzerinde kız çocuğu olan bir milli eğitim bakanı nasıl olur da böyle bir açıklamada bulunabilir? Böyle bir çözüm önerebilir?” şeklinde tepkisini dile getiren TKKD Akdeniz Bölge Başkanı Meryem Türktekin, bunun mantıken izah edilebilir hiçbir yanının bulunmadığını iddia etti.
“KIZ ÇOCUKLARINI OKULA GÖNDERMEK İSTEMEYEN VELİ SAYISI KAÇ?”
Bakan Tekin’e, ‘Bu konuyu gerçekten hiç araştırdınız mı?’ diye soran Türktekin, “Bu konu hakkında yeterince bilgi sahibi misiniz? Zira ülkemizde kız çocukları iddia ettiğiniz gerekçeyle değil, yoksulluk, ihmal, istismar, çocuk yaşta zorla evlilikler sebebiyle eğitim-öğretimin dışında kalmaktadır. Baskıcı, dayatmacı, yap-boz tahtasına çevrilen ve yanlış uygulanan eğitim politikaları yüzünden eğitime erişememektedir. Konuya vakıf olduğunuzu iddia ediyorsanız; belirttiğiniz gerekçe ile kız çocuklarını okula göndermeyen veli sayısı kaçtır? Bu konu hakkında annenin görüşü alınmış mıdır? Kaç çocuk bu nedenle eğitim hakkından mahrum kalmaktadır? Bu aileleri böyle düşünmeye iten sebepler nedir? Bu veliler kendileri eğitim hakkını kullanabilmişler midir? Karma eğitimden geçmiş ve bu eğitimi deneyimlemişler midir? Ne tür sakıncalarını görmüşlerdir? Tüm bu verileri açıklamanız gerekiyor. Ülkemizde bu sorunun çözümüne katkı sunabilecek on binlerce sivil toplum kuruluşu mevcuttur. İşbirliğimize, görüş ve önerilerimize açık olmanız gerekmektedir. Zira dünyada -bir kaç istisna hariç- tüm ülkelerde karma eğitim uygulanırken ve tüm bilimsel veriler karma eğitimin daha çağdaş, daha başarılı sonuçlar ortaya koyduğunu gösterirken o velilerimiz niçin böyle istiyorlar? Anlamak isteriz; acaba bu kendi özgür iradelerinin bir sonucu mudur? Yoksa empoze edilen bir ideolojinin, toplumda oluşturulan korku ikliminin ve itaat kültürünün bir sonucu mudur?
Toplumumuzda kız çocuklarını erkeklerle aynı okula göndermek istemeyen velilerin istediği yapılacaksa, kız çocuklarını çocuk yaşta evlendirmek isteyen veya boşanmak istedi yahut miras hakkını istedi diye kız çocuklarını ve kadınları öldüren kişilerde var bu toplumda” diyerek, bu hakları da mı kadınların ve kız çocuklarının ellerinden almak gerektiğini sordu.
“BU BİR ÇÖZÜM DEĞİLDİR”
Kız çocuklarını ve kadınları işe girmek istediği için veya nafaka istedi diye öldürenlerin de var olduğunu iddia eden Türktekin, “Sayın Bakan, toplumsal sorunlar böyle bir mantıkla çözülebilir mi? Söyleminizdeki çelişkilerin farkında mısınız? Bu bir çözüm değildir; düpedüz toplumu siyasi ideolojiniz doğrultusunda dizayn etme çabasıdır. Üstelik bu çaba sadece sizinle de sınırlı değildir, sizinki de ilk değildir. MEB yıllardır bilimsel verilere ve çağın gereklerine göre değil, mensubu olduğunuz siyasi partinin ideolojisine göre eğitim politikaları belirlemektedir. Kamuoyunun önüne ikide bir aynı konu getirilmekte, topluma ha bire! yoklama çekilmektedir. Bizler bu yoklamaya daha önce olduğu gibi, bu kez de ‘avazımız çıktığınca hayır!’ diyoruz. Sonsuza dek de hayır! diyeceğiz.
MEB’in yapılanmasında ısrarla sürdürülen bu cinsiyetçi bakış yaklaşımdan derhal vazgeçilmelidir” diyerek, laik, demokratik ve çağdaş bir toplumun en önemli göstergelerinden biri olan karma eğitim sisteminin bakanlıkça tartışmaya açılmasını kabul edilemez buldu.
“ŞİDDETLE KINIYORUZ”
Türk Kadınlar Konseyi Derneği Akdeniz Bölge Başkanı Meryem Türktekin, açıklamasına şöyle devam etti:
“Pozitif ayrımcılık uygulamalarını hayata geçirmekle ve toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi vermekle görevli olan bakanlığınızın kız çocuklarını ikincil konuma düşürecek bu söylemlerini şiddetle kınıyoruz.
Ülkemizde bu tür söylemlerden cesaret alan bazı kişiler (Bursa Büyükorhan İlçesi Karaağız Mahallesi'nde muhtar ve dernek başkanınca alınan kararda görüldüğü gibi; düğün, kına ve asker uğurlama eğlencelerinde bir arada eğlenmek 'dinen uygun değildir' diyerek) kafalarına göre kadınlara yasaklar koymaya kalkışmaktadır.
Bu tür ayrımcı tutum ve söylemler toplumun huzurunu kaçırmakta, adalet duygusunu zedelemekte, toplumsal dayanışma ruhuna zarar vermekte ve Anayasayı ihlal etmektedir. Bu gidişat sadece kız çocukları ve kadınlar yönünden değil, ülkemizin geleceği açısından da endişe vericidir.
Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınları toplumun dışına itmemiş, kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Tam tersi kadın ve erkeğe insanlığı birlikte oluşturma sorumluluğu yüklemiştir.
Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün belirttiği gibi, ’İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?’
Dünyaya baktığımızda da, ekonomik büyümeyi ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlayamamış ve bunun temel faktörü olan kadın emeğinin önemini idrak edememiş hiçbir ülkede refaha ulaşılamadığını görmekteyiz. Hedefiniz kız çocuklarının okullaşmasını sağlamak ve sürdürülebilir bir kalkınmayı başarmaksa, kadınları ve kız çocuklarını ekonomik ve toplumsal alanın dışına itecek hiçbir şeye müsaade etmemelisiniz.
Ülkemizde kadınların halen yüzde 72’si ekonomik hayata dahil olamıyor, 20 milyon kadın yaşamını bir başkasına bağımlı olarak devam ettirmek zorunda kalıyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından 2019’da yayınlanan rapor, kadınların iş gücüne katılım oranının en düşük olduğu ülkenin Türkiye olduğunu göstermektedir. IMF (2015) raporu da, kadınları çalışma alanına dahil edemediğimiz için ülkemizin yıllık yüzde 25 ekonomik kayba uğradığını ortaya koymaktadır.
Daha da vahimi, OECD raporuna göre Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranı 1990 yılında yüzde 34,2 iken, 2017 yılında yüzde 33,6’ya düşmüştür. TÜİK verilerine göre bu oran 2021’de daha da gerileyerek yüzde 32,8’e düşmüştür.
Cinsiyet eşitsizliği endeksi sıralamasında da, 2019 yılına göre Türkiye 2020 yılında 3 basamak gerileyerek 133. sıraya düşmüştür. Son iki yılda ise, çok daha hızlı şekilde geriye giderek 124. sıraya düşmüştür.
Salt bu veriler dahi gösteriyor ki, ülkemizde kadınlar ve kız çocukları her geçen gün toplumsal ve ekonomik alanın daha bir dışına itilmektedir.
Dolayısıyla bir bakan olarak size düşen, kız ve erkek çocuklarını ayrıştırmak, kız çocuklarını toplumsal alanın dışına itecek bir eğitim sistemini topluma empoze etmek değildir; kız ve erkek çocuklarımızın omuz omuza çalışabileceği, birlikte üretebileceği, ekonomik ve toplumsal alana dahil olabileceği kaliteli bir eğitim sistemi inşa etmektir.
Öte yandan mantıksız söylemlerinizi özgürlükçülüğünüze, demokrasiye, temel hak ve hürriyetlere dayandırmanızda, büyük bir çelişkidir.
Kız çocuklarını, temel haklar konusunda ailenin inisiyatifine mahkum etmenin neresi özgürlükçülüktür? Neresi demokrasidir? Neresi temel hak ve hürriyetlerin korunmasıdır?
Halkımızın, siyasilerin kendi kız çocuklarına gelince, üniversite okusun, uzmanlık yapsın, doktora yapsın, en güzel meslekleri icra etsin; vatandaşın kız çocuğuna gelince 15 yaşında cinsel olgunluğa ulaştıktan sonra evlendirilip mutlu mesut yuvalar kurabilirler yönündeki söylemlerine karnı toktur! Artık tahammülü de yoktur!
Netice olarak, bu ülkenin en önemli bakanlıklarından birinin başında oturduğunuzu, görev ve sorumluluğunuzun bilincinde olmanızı, ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın geleceği ile ilgili düşüncelerinizi bilimsel verilere dayandırmanız gerektiğini tarafınıza hatırlatırız:
Şunu da belirtmek isteriz ki, sadece eğitim hakkı değil, kadın-erkek eşitliği de temel bir haktır; ve bu haklar sadece taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerle değil, bakanlığını icra ettiğiniz ‘Toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti’ olan Türkiye Cumhuriyetinin Anayasası ile teminat altındadır.
İmzacısı olduğumuz BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin genel ilkelerinden olan ‘Çocuğun Yüksek Yararı ilkesi’ de, çocuk hukukunun en temel ilkesidir. Ve bir milli eğitim bakanı olarak bilmelisiniz ki, bu ilkeyi düzenleyen Sözleşmenin 3. Md.’sine göre; çocuğu ilgilendiren her durumda ve her kararda çocuk için en iyi çözüm ne ise, mutlaka o tercih edilir ve edilmelidir!
Dolayısıyla her ne ad adı altında olursa olsun, ‘çocuğun yüksek yararı’nı göz ardı edemezsiniz. Çocuklar, temel hakları konusunda ailenin zihniyetine veya inisiyatifine terk edilemezler.
Size önerimiz, ivedilikle devlet okullarının sayısını artırmanız, baskıcı ve dayatmacı eğitim anlayışından, 4+4+4 sisteminden vazgeçmeniz, özel eğitim alanlarında çok sıkı denetim kuralları getirmeniz, belirttiğiniz zihniyete sahip velilerin bulunduğu yerlerde de; anayasamıza, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere, bilimsel verilere ve çağa uygun zihniyet dönüşümünü sağlayacak ‘Ana-Baba Kursları’ açmanız ve yaygınlaştırmanız olacaktır.
Öte yandan mevzuatımıza göre, çocuğunu okula göndermeyen velilere günlük 15 TL para cezası ve 5 yıla kadar hapis cezası uygulanması gerekmektedir. Velileri ikna etmek için ‘kız okulları’ açmayı düşünmek yerine, bu yaptırımları etkin şekilde nasıl uygulatacağınızı düşünmelisiniz. Okula gönderilmeyen 1 milyonun üzerinde kız çocuğu olduğunu dikkate alırsanız böylece; hukuka uygun şekilde hem velileri ikna etmiş olursunuz hem de ülkemizin yerle bir olan ekonomisine katkıda bulunmuş olursunuz.
Unutmamalıdır ki;
‘Eğitim karanlıktan aydınlığa doğru harekettir.’
Velilerin zihniyetine değil, Eğitim öğrencilere saygıyla başlar.”
•kaynak: egemengzt.com